Beynin Kapasitesi

Beynimizin kapasitesi ve nasıl çalıştığı konularında birçok araştırma yapılmasına rağmen hala tam olarak nasıl bir sistem işletildiği bilinmemektedir. Ancak bilim adamlarının ortak vardığı sonuç, beynimizde gerçekleşen her olayın milyarlarca küçük sinir hücresi olarak görev yapan nöronlardan oluştuğudur. Nöronlar; hayatımız boyunca her türlü duygu düşünce ve hareketlerimizi yönlendirirler. Tüm olay bir nörondan diğer nörona aktarılan bilgiden ibarettir. Bu aktarım neticesinde bazı kimyasal ve elektriksel sinyaller meydana gelir ve bunlarda bizi yönlendirir. Bugün teknolojinin yön verdiği bir çok elektronik cihaz benzer mantıkla çalışmaktadır.

Beynimizin bu işlemleri yapma, mevcut bilgiyi işleme hızı akıl almaz derecede yüksektir. Bir nörondan diğerlerine veri, günümüz bilgisayarlarının erişemeyeceği bir hızda gerçekleşmektedir. Bilgisayar teknolojisi günden güne gelişse de insan beyninin yapabilecekleri karşısındaki durumu okyanusta kum tanesi büyüklüğündedir.

Beynimizde ne kadar nöron bulunmaktadır

Beynimizin içinde yaklaşık 100 milyar nöron bulunmaktadır. Bu nöronlar öylesine inanılmaz seviyede çalışmaktadır ki; algoritmasını çözmek imkansıza yakındır. Milyarlarca karışık veri arasından aradığınızı size hemen bulup getirebilen bir mekanizma. Samanlıkta saliseler içerisinde toplu iğne bulabilen bir sistem gibi.

Bu kadar gelişmiş kapasiteye rağmen maalesef insanoğlu olarak beynimizi daha tam anlayamadığımız gibi tam kapasite ile de kullanamıyoruz. Bir mutfak cihazını veya yeni aldığımız bir elektronik eşyayı bile tanımak için onca vakit harcarken beynimizi tanımak için çok vakit ayırmıyoruz. İşte bu yazımızda bu muazzam mekanizmayı biraz tanıtmaya çalışacağız.


Beynimizin bölümleri, sağ ve sol yarı küreler

1960’lı yıllara kadar beynimiz tek bir parça halinde olarak değerlendiriliyordu. Ancak o yıllarda yapılan çalışmalarla beynimizin aslında sağ ve sol lop olmak üzere iki ayrı bölüme sahip olduğu ortaya çıktı. Aynı amaç için çalışan, beraber senkronize olabilen ama ayrı olan iki parça. Yapılan deneyler sonucunda beynin sol yarısının daha çok mantıksal düşünme, ayrıntı öğrenme, çizgisellik, sayılar ve analiz kısmına yoğunlaştığı, sağ kısmının ise hayal kurma, bütünü görme, renk, müzik ve boyut algılama gibi özelliklere yoğunlaştığı görülmüştür.


Beynimizi nasıl kullanıyoruz

İnsanlar içinde bulundukları genetik yapıları, sosyal çevreleri, yetişme tarzları, eğitim süreçlerine bağlı olarak beynin bir bölümünü daha ağırlıklı olarak kullanmaktadır. Diğer bölüm genelde ihmal edilen alana girmektedir. Ancak beynimizden tam verim alabilmek için iki tarafı da benzer etkinlikte kullanmak gerekmektedir. Buna en güzel örnek her halde futbol sektöründen olabilir. Sadece sol veya sadece sağ ayağını çok güzel kullanan bir futbolcuya göre her iki ayağını da iyi seviyede kullanan futbolcu daha avantajlıdır. Sol ayağa gelen bir topa sağ ayağına gelen top gibi vurabilen futbolcu hiçbir gol şansını kolay kolay kaçırmaz. Aynı şekilde her iki lobu aynı oranda kullanabilen insanda hayattaki fırsatları kolay kolay kaçırmaz.


Yapılan araştırmalar her iki lobu eşit oranda kullanan insanların genel yeteneklerinin çok daha hızlı bir şekilde geliştiği sonucuna vardılar. Örneğin ünlü bilim adamı, izafiyet teorisinin mucidi Einstein bu teorisini bir laboratuvarda değil tepelik bir yerde uzanırken buldu. Yani sağ ve sol lobunu beraber kullanabildiği bir alanda. Matematikten sınıfta kalan bu hayalperest bilim adamı, beyninin her iki lobunu da eşit oranda harekete geçirerek başarı elde etmiştir. Beyninin sol tarafında yakaladığı hayal alemindeki bazı pırıltılarla sağ tarafındaki olguları birleştirip teorilerini ortaya çıkardı.

Yaşlandıkça hafızamız geriler mi?

“Gençken her şeyi hatırlardım da yaşlandıkça artık unutmaya başladım” cümlesi ne kadar gerçeği yansıtmaktadır. Genel olarak bize öğretilen ; zihinsel performansı artırmanın, bir şey öğrenmenin ancak gençken mümkün olduğu şeklindedir. Yaşlandıkça beyin hücrelerimizin öldüğü ve yavaş yavaş azaldığı gibi algılar mevcuttur. Evet gün geçtikçe belirli oranda beyin hücrelerimiz ölür, ancak bunun beynimizdeki hücrelere, nöronlara göre sayısı oldukça düşüktür. Bu nedenle aslında bu hücrelerin ölmesi düşünme gücümüzde çok büyük kayıplara yol açmaz. Bu düşünce tarzı bir şey öğrenmek istemeyen insanoğluna bir bahane olması açısından çıkarılmıştır.

Çok klişe bir tartışma konusu vardır. Nitelik mi önemlidir nicelik mi? Bu bulunduğunuz ortama göre elbette ki değişebilen bir durumdur ama konuya beyin hücreleri açısından baktığımızda nicelikten ziyade niteliğin önemli olduğunu söyleyebiliriz. Zeka seviyemizi belirleyen çok sayıda nörona sahip olmak değildir, bu nöronların bir birleriyle kurduğu ilişkidir. Kitap okuma, düşünme ve çeşitli hafıza teknikleri beyin faaliyetlerini artırmaktadır. Kısacası yaşlanmanın etkilerinden kurtulmanın en iyi yolu beyni mümkün olduğunca fazla çalıştırmaktır. Ünlü yazarların, şairlerin ve bilim adamlarının uzun ömürlü olmasındaki sır belki de burdadır. Bu nedenle; beynimizi ne kadar çalıştırır, ona ne kadar egzersiz yaptırırsak unutmak gibi, öğrenememek gibi yaşlılığın etkilerini sıfırlayabiliriz.